Siyonist İsrail 2020’ye Kadar Dayanabilecek mi?
Geniş ırkçılık sorunlarının ve içsel karışıklıkların yaşandığı Siyonist rejimin 2020 yılına kadar dayanabilecek bir dirence sahip olduğunu söylemek pek mümkün değil.
Siyonist rejimin savunucuları sürekli olarak şu soruyu dillendiriyorlar: İsrail’in var olma hakkını tanıyor musunuz? Bu soruya verdiğimiz cevap: “Elbette hayır, İsrail’in varlık hakkı yoktur” oluyor. Bu sual zaten gereksiz bir sualdir. Hiçbir ülke var olma hakkı talep etmez; uluslararası hukukta “var olma hakkı” diye bir konsept yoktur. Bir ülke ya vardır ya da yoktur ve diğer ülkeler onun varlığını isterlerse tanırlar. Siyonistlerin yaptığı gibi tanınmak için kimseye baskı yapılmaz.
Siyonist rejimin neden böyle davrandığı sorusunun cevabı çok basittir. Siyonistler, Filistin halkının topraklarını gasp etmiş ve Filistinlilere uyguladıkları sistematik terör eylemleri ve soykırımlar ile onları buradan ayrılmaya zorlayarak Avrupa’dan ve Kuzey Amerika’dan getirdikleri işgalciler ile sömürgeci bir örgüt kurmuşlardır. Siyonist sömürgeci yerleşimcilere büyük silah desteğinin sağlanması ve korkak Arap rejimlerinin Siyonist rejimin kurulması için Filistin çevresinde ortam hazırlaması maddeten çok ciddi bir başarı idi. Bu devletlerin sinsi destekleri olmasaydı eğer; bunca yıldır ayakta duran Siyonist rejimin kurulabilmesi bile söz konusu olmazdı.
Her şeye rağmen şartlar teker teker değişiyor. İlk olarak, Siyonist rejimin içişlerindeki istikrarsızlık göze çarpıyor. Siyonist rejim halkı, ciddi bir bölünmüşlük yaşıyor; zira Yahudilerin varoluşsal bir özelliği olan ırkçılık, Kuzey Amerikalı ve Avrupalı Yahudiler arasında ayrımcılık sorununun yaşanmasına sebep oluyor. Yani onlar Siyonist rejimin genel teamülü olan Filistin halkına karşı ötekileştirici bir tutum takınmakla yetinmiyorlar; tarihsel süreç içinde Müslüman Doğu bölgesinde varlık gösteren Sefarad Yahudilerine karşı da ayrımcılık yapıyorlar.
Bunun yanı sıra Siyonist rejimde yaşayan bazı kişilerin bir başka ülkeye ait çifte vatandaşlıkları vardır. Yani bu şu demek: Siyonistlerin bir kısmı “Siyonizm ütopyasına” çok da inanmıyorlar ve eğer işler kötüye gidecek olursa, arkalarına bile bakmadan Kuzey Amerika’ya ya da Avrupa’ya kaçacaklar. “Vaad edilmiş topraklarda” bir dakika bile durmayacaklar.
İkincisi, Siyonizm’in eskisi kadar bir cazibesi kalmadığı gerçeğidir. Eskiden Amerikalı Yahudiler için Siyonist bir devletin varlığı demek, hayatın anlamı demekti. Ama şimdilerde etnik seçkinliğe dayalı Yahudiliğin kavmiyetçi düşüncesi çok da rağbet görmüyor. Bu Siyonistlerin, Amerikan siyasetindeki etkilerini tamamen kaybettikleri anlamına gelmiyor. Kısa adı AIPAC olan Amerika-İsrail İlişkileri Komitesi Amerika’daki lobicilik faaliyetlerine hız kesmeden devam ediyor. Ama gerçek olan şu ki AIPAC’ın isteklerinin yerine gelmesi için artık parmağını şıklatması yetmiyor. Barack Obama, Siyonist rejim Başbakanı Bünyamin Netenyahu’nun tüm engelleme çabalarına rağmen yeni dönemde tekrardan seçildi ki Netenyahu’nun izlediği Obama karşıtı siyaset, AIPAC’ın da tam teçhizatla yolunda olduğu siyaset idi. Bu durumun Siyonist rejimin geleceği üzerinde çok ciddi etkileri olacaktır.
Diğer taraftan çok daha önemli gelişmelerin yaşandığı başka bir bölge daha var. İşgal altındaki Filistin toprakları etrafında son iki yılda yaşanan gelişmeler, Amerikan siyasetindeki gelişmelerden çok daha büyük anlam taşıyor. Bölgedeki İslami uyanış dalgası, Siyonist rejimin en önemli savunma sütunlarından birini yıktı geçti: Hüsnü Mübarek Mısır’ını... Siyonist rejimin ilk yıllarında dönemin başbakanı David Ben Gurion, Arap rejimlerinin İsrail için birincil savunma hattını teşkil ettiğini deklare etmişti.
Her ne kadar İsrail, Suudi Arabistan ile olan bağlarını güçlendirme yoluna gitse de bu durum, Netenyahu’nun kendi ifadesiyle, İsrail’i korumaya yetmeyecektir. Yine Filistin topraklarının yontulmasıyla oluşturulan Ürdün’ün de tıpkı Mısır gibi bir değişim geçirmesinin an meselesi olduğu gözlemleniyor. Fakat bu muhtemel değişimde Ürdün İhvanı’nın Mısır İhvanı gibi yönetimde söz sahibi olması pek olası gözükmüyor. Ürdün ihvanı geçmişten beri rejime karşı koyma noktasında çok çekingen davrandı. Fakat buna rağmen Ürdün nüfusunun yüzde elliden fazlasını Filistinliler oluşturuyor ve Ürdün’deki Filistinlilerin sayısı her geçen gün artıyor. Dolayısıyla artık Ürdün de Siyonistlerin savunma hattındaki ülkeler arasından sıyrılabilecektir.
Aynı şekilde önemli olan diğer bir gelişme ise Siyonist rejimin 2006 yılından bu yana yaşadığı askeri mağlubiyetlerdir. Hamas, Hizbullah ve İslami Cihad son süreçte çok ciddi askeri gelişmeler kaydetmiştir. Ve 2006’dan bu yana savaş meydanındaki gerçeklikler radikal bir dönüşüm sergilemeye başlamıştır. O günden beri, İsrail bölgenin kabadayısı olma rolünden vazgeçmiş ve düşman gördüğü kesimlere kafasına estiği gibi saldıramamıştır.
Tüm bu saydıklarımız birlikte ele alındığında tarihin akışının Siyonist rejimin ve Siyonizmin ırkçı ideolojisinin aleyhine döndüğü gerçeği ortaya çıkıyor. Siyonistler için ortada çok basit iki seçenek var: ya Filistin devleti himayesinde fiziksel ve demografik olarak azınlık oldukları gerçeğini kabul edip adil şartlar altında yaşamayı kabul edecekler ya da Kutsal Topraklardan çekip gidecekler. Her iki durumda da Siyonistleri Filistin toprakları üzerinde kasvetli bir süreç bekliyor olacak. Hatta 2020 yılında ortada Siyonist bir devletin kalmayacağını bile söyleyebiliriz.
Crescent-Online.Net
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder