Son günlerde Hizbullah hakkında ortaya atılan yalanların ardında yatan sebepler, “moqawama.org” sitesinde yayınlanan bir analizde Lübnan yerelindeki olaylar ile bağdaştırılarak masaya yatırıldı.
Hizbullah Hakkında Ortaya Atılan Yalanların Arkasında Ne Var?
Hilal SELMAN
Bazı Arap rejimlerinin ve Lübnan’daki 14 Mart hareketinin yaklaşık bir haftadır Hizbullah’a yönelik olarak başlattığı yalan ve iftiralarla dolu medya kampanyasının ve söylentilerin ardındaki sır ne?
Bu kampanya, söz konusu medya kuruluşlarının yabancı efendilerinden aldıkları emirler doğrultusunda ortaya koydukları olağan sürecin bir parçası mı yoksa Hizbullah’ı hedefe koyan gizli bir ajandanın göstergesi mi?
Borazanlar tarafından yayılan ve hiçbir delili bulunmayan yalan iftiralarla kimler neyi hedefliyor acaba? Açıkçası kısa süre içerisinde yayılan söz konusu asılsız söylentiler karşısında, bu ve bu gibi birçok soru daha zihnimizi zorluyor.
Bu kampanyanın başlangıcında gittiğimizde ilk olarak adına “Özgür Suriye Ordusu” dedikleri grubun iddiaları ile karşılaşıyoruz. Lübnan’daki Gelecek Hareketinin medya kuruluşlarında ve onun yörüngesinde hareket eden diğer kanallarda “ÖSO” tarafından gündeme getirilen “Hizbullah, Humus’taki çatışmalarda Suriyelileri öldürüyor” iddiaları yayınlanmaya başladı.
Ardından ÖSO’nun Hizbullah’a Hermel bölgesinden çekilmesi hususunda ültimatom verdiği; aksi takdirde ÖSO olarak Hizbullah birliklerini bombalayacakları tehditleri yayınlandı. Sonrasında yayınlanan haberlerde Hizbullah’a yönelik bombalı saldırı gerçekleştirildiği ve bu saldırıda birçok Hizbullah üyesinin yaralandığı yer aldı.
Oysa gerçek hayatta yaşananlar, bu söylentilerin yalan olduğunu kanıtlamaya yetiyordu. ÖSO’nun yalanlarla dolu açıklamalarına söz konusu medya kuruluşlarının abartılarını da eklediğimizde ortaya böyle bir sonuç çıkmıştı.
Aynı medya organlarında iki gündür dolaşan haberlerde Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah’ın sağlık sorunları yaşadığı yalanı gündem edilmekteydi. Bu yalana göre ise Nasrallah, sözde birkaç gündür sağlık problemleri sebebiyle halsiz düşmüş ve tedavi için İran’a gitmişti.
Diğer bir yalan ise doğrudan doğruya Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naim Kasım’ın Şam yolunda saldırıya uğradığına hatta yaralandığına ve sonrasında öldüğüne yönelik olan yalandı.
Birer gün arayla yayınlanan bu iki yalanın arasında ise başka bir yalan daha yaymışlardı: Beyrut’un güneyindeki Dahiye bölgesine giden yol güzergahı üzerindeki Seyyid Hadi Nasrallah caddesinde bir patlama gerçekleştiğini söylediler. Halbuki öyle bir şey olmamıştı.
Tüm bu yaşananlar karşısında siyasi uzmanların yaptığı yorum ise Hizbullah’a karşı başlatılan kara propagandanın ardında yatan sebeplere dikkat edilmesi gerektiği idi. Uzmanlar bu yalan ve iftira kampanyasının “bölgesel ve uluslararası gelişmelerden ayrı düşünülemeyeceğini ve Hizbullah özelinde direniş eksenine karşı gerçekleştirilen” bir kampanya olduğunun altını çizdiler.
Suriye’deki olaylarda muhalefetin mevzi kaybetmeye başlaması ile birlikte, bölgedeki kriz ortamının Lübnan sahasına yayılması için çaba güdüldüğüne dikkat çeken uzmanlar, Batılıların ve Siyonistlerin kurduğu planlarının “direniş cephesini sürekli olarak töhmet altında bırakmak üzere” şekillendiğinin unutulmaması gerektiğini belirttiler.
Bu bağlamda bazı değerlendirmelerde bulunan uzmanlar, şu gerçeklere ışık tuttular:
İlk olarak: Bu yalan kampanyası tam da Siyonist rejim ve Amerika ortaklığında Hizbullah’a yönelik olarak gerçekleştirilen Bulgaristan’daki bombalı saldırıların Hizbullah tarafından yapıldığı suçlamasının ardından başlatıldı. Aynı süre zarfında Siyonist rejim, Hizbullah’ın terör örgütü listesine alınması için Avrupa Birliği’ne baskı yapmaya başladı.
İkincisi: Yine bu kampanya Siyonistlerin işgal altındaki toprakların kuzey bölgesinde geniş çapta ve büyük katılımla gerçekleştirdikleri askeri tatbikatın hemen ardından başlatıldı. Bu süreçte Siyonist rejimin Lübnan ve Suriye sınırına konuşlandırdığı Patriot füzelerini de unutmamak gerekir. Bu hazırlıkların ardından ve bundan yaklaşık iki gün öncesinde Siyonist rejim ordusundaki komutanlar, Hizbullah ile savaşmaya hazır olduklarına dair beyanatlar yayınlamaya başladılar ve 2006 yılında tattıkları mağlubiyetin rövanşını alacaklarını iddia ettiler.
Üçüncüsü: Rusya öncülüğünde ilerleyen Suriye’deki diyalog süreci Batılı ülkelerin baskısına rağmen netice verebilecek seviyeye ulaşmıştır. Batılılar bu gelişme karşısında, Suriye muhalefetinin silahlandırılmaya devam edilmesi gerektiğini beyan ederek Katar ve Suudi Arabistan’ın üstlendiği rolü takdirle karşıladıklarını ifade ettiler. (Çevirenin Notu: Hatta en son yayınlanan haberlerde Amerika’nın İngiltere ile birlikte doğrudan doğruya Suriye muhalefetine silah yardımında bulunabileceği ve muhalefete askeri eğitimler verme noktasında açıktan bir çaba sergileyebilecekleri gündeme getirildi. Bu iddiaların Perşembe günkü “Suriye’nin Dostları Toplantısında” netlik kazanması bekleniyor)
Bu noktada uzmanların merak ettiği şey ise tam da bölgeye ve özellikle de Lübnan’a yönelik olarak hazırlanan planların arifesinde 14 Mart Cephesi’nin bundan sonraki günlerde de bölgesel ve uluslararası “efendilerinden” aldıkları emirler doğrultusunda Hizbullah’a yönelik karalama ve iftira kampanyasına devam edip etmeyeceğidir.
Bu kampanyanın tam olarak neye hizmet ettiğini görmek ve öğrenmek için birkaç gün ya da hafta beklemek yeterli olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder